Mekânın Ruhu

Mekânların bir ruhu olduğunu hepimiz farketmişizdir. Belki daha önce dile getirmemiş olabiliriz ama farkındayız diye düşünüyorum. Çünkü bu konudan kime bahsetsem aynı fikirde olduğumuzu söyler.

Gitmekten keyif aldığımız ortak alanlar, bazı evler, parklar, bahçeler vs neden bizim için kıymetlidir? Çünkü oralarda sevdiklerimizle güzel vakit geçirmişiz ya da geçirmekteyizdir. Peki o mekânlarda hiç kimsenin olmadığını düşünelim. Bir anlamı kalır mıydı?

Yakın zamanda, sıkça gittiğimiz bir ortama, insanların pek tercih etmediği bir günde gitmemiz gerekti. O içi cıvıl cıvıl olan mekânda çok az sayıda insan vardı. Peki insanlar oradayken hissettiğim sıcaklığı hissedemememin sebebi neydi? Mekân aynı mekândı, içindeki eşyalar da değişmemişti, gün ışığını yine aynı taraftan alıyordu. Peki neydi cıvıl cıvıl bulduğum ortamı o kadar soğuk hissetmemin sebebi?

İnsanlardı, değil mi? Kıymetini sadece olmadıklarında fark ettiğimiz insanlar. Bulundukları ortamı canlandırdıkları halde bizim onlara değil de ortamlara değer verdiğimiz insanlar.

İlk gençlik yıllarımızda bizi heyecanlandıran anlar genelde arkadaş ortamlarımızda yaşanırdı. Arkadaşlarımızla okuldayken çok mutlu hissederdik. Ancak hafta sonu okula gitmemiz gerekse ne kadar boş ve anlamsız gelirdi, değil mi? Ya da buluştuğumuz başka mekânlar. Onlarda da yine benzer hislere kapılırdık. Okul yıllarımızda bulunmaktan çok keyif aldığımız yerler şimdi sadece anıları hatırlattığı için güzel gelir bize. Orada yaşananlar olmasa, artık hiçbir anlamı kalmamıştır.

Hani rahmetli Cemil Meriç’in son zamanlarda daha sık hatırlatılan sözü vardır: “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.”

Hepimizin şikayet ettiği bu konuyu bir daha düşünelim. Mekânlara, eşyalara değer verirken insanları daha çok önemseyelim. Yaratılmışların en üstününü değersizleştirmek, kendimize ihanet olur.

Selametle…

Yorum bırakın